AK Parti Sözcüsü Çelik, MKYK toplantısına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çelik, "Türkiye, kayıtsız, şartsız Azeri kardeşlerinin ve Azerbaycan'ın yanındadır. Azerbaycan'da şehit olan kardeşimiz bizim de şehidimizdir.”
Çelik, AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.
MKYK'nın iç, dış siyasi gelişmeler, sosyal meseleler ve teşkilatlarla ilgili konular konusunda kapsamlı bir değerlendirme yaptığını belirten Ömer Çelik, şehitlere Allah'tan rahmet dileyerek, Gaziler Günü'nün idrak edildiğini hatırlattı.
Gaziler Günü vesileyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm gazileri rahmetle anan Çelik, hayatta olan gazilere de şükranlarını sundu.
"Azerbaycan'da şehit olan kardeşimiz, bizim de şehidimizdir"
Dün Ermenistan'ın saldırısında bir Azerbaycan askerinin şehit olduğunu belirterek, şehide Allah'tan rahmet dileyen AK Parti Sözcüsü Çelik, şunları söyledi:
"Buradan bir kere daha Ermenistan'ı uyarıyoruz. Çok fazla analiz yapmaya gerek yok, Yukarı Karabağ'ı hukuksuzca, haksızca işgal eden Ermenistan, burada Tovuz bölgesinde bu saldırılarını gerçekleştiriyor. Türkiye açısından bunlar asla kabul edilemez şeyler. Ermenistan ateşle oynadığını bilsin. Bölgedeki istikrarsızlığın, bölgedeki kargaşa çıkarma faaliyetlerinin odak noktası Ermenistan'dır. Türkiye, kayıtsız, şartsız Azeri kardeşlerinin ve Azerbaycan'ın yanındadır. Azerbaycan'da şehit olan kardeşimiz, bizim de şehidimizdir. Ermenistan'a ateşle oynamaması konusunda buradan bir kere daha uyarılarımızı iletiyoruz."
"Sağlık çalışanlarımıza yapılan saldırıyı kınıyoruz"
Çelik, dün son derece üzücü bir tablo ile karşılaştıklarını ifade ederek, "Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sağlık çalışanlarımıza yapılan saldırıyı kınıyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse artık bu izah edilmesi son derece güç bir durum haline gelmiştir. Bütün dünyaya örnek olacak bir fedakarlık ve bir vatanseverlik içerisinde çalışan sağlık çalışanlarımıza gözbebeğimiz gibi davranmamız gerekirken, bu barbarlıkların, bu vandallıkların hiçbir şeyle izah edilmesi mümkün değildir." değerlendirmesinde bulundu.
İnsanların acılarının, üzüntülerinin olabileceğini, ancak sağlık çalışanlarının bu acıları dindirmek ve üzüntülerin ortaya çıkmaması için gayret gösterdiklerinin unutulmaması gerektiğini vurgulayan Ömer Çelik, "Dünyanın her yerinde görüyoruz bizimki kadar adanmış, vatanseverce çalışan bir sağlık teşkilatı dünyada emsali yok ve bu kesintisiz bir mücadele. Tedbirlere uyulmayan noktada onların yükü artıyor ama onlar çalışmalarından zerre kadar geri adım atmıyorlar." diye konuştu.
Pek çok sağlık çalışanının aylarca ailesini görmeden risk altında yaşadığını, izole bir hayat sürdüğünü ve halen de bu yönde çaba gösterdiğini belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Onların hepsine sevgi, saygı ve muhabbetle gözbebeğimiz gibi bakmamız gerekiyor, sevgimizi ve saygımızı, moral desteğimizi esirgemememiz gerekiyor. Bunun yerine birilerinin çıkıp da bu saldırıları gerçekleştirmesi hem onların bu fedakarlıklarına karşı büyük bir haksızlık ve barbarlık anlamına geliyor hem de medeni bir toplum hayatına yakışmıyor. Dolayısıyla bir kere daha bütün sağlık çalışanlarımıza selamlarımızı, saygılarımızı, sevgilerimizi gönderiyoruz. Bu konuda da AK Parti olarak da yapılan bu saldırıdaki adli süreci takip edeceğiz ve sağlık çalışanlarımıza titizlikle sahip çıkmaya devam edeceğiz."
AK Parti Sözcüsü Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, MKYK toplantısının başlangıcında kapsamlı bir konuşma yaptığını ve Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmayı da toplantıya ara vererek izlediklerini söyledi.
Kongre süreci
Erdoğan'ın teşkilatlarla ilgili de bir değerlendirme yaptığını belirten Çelik, "İlçe kongrelerimiz devam ediyor. İlçe kongrelerimizdeki coşkudan, katılımdan ve tecrübe ile değişimi bir arada götürme kapasitesinden memnuniyetlerini ifade ettiler. Ayrıca teşkilatlarımızın pek çoğu çok güçlü bir şekilde yeni üye kaydetme seferberliğinde büyük başarılara imza attılar." şeklinde konuştu.
AK Parti'nin üye sayısının kendisinden sonra gelen partinin oy sayısından daha fazla olduğunu söyleyen Çelik, konuşmasına şöyle devam etti:
"AK Parti'nin üye sistemi, bu üyelerin çeşitliliği, her toplumsal kesimden, her yaştan, cinsiyetten üyelere sahip olması AK Parti'nin kitle partisi olma özelliğini de pekiştiren bir şey. Bu sürecin daha güçlü bir şekilde devam etmesi konusunda Genel Başkanımız memnuniyetlerini ifade ettiler. İlçe kongrelerimiz bütün gücüyle sürüyor ekimden itibaren bazı illerde il kongrelerimizi gerçekleştireceğiz. Bunların özü ve stratejisi tecrübeyi, birikimi, derinliği koruyarak yeni kollara, yeni açılımlara uzanabilmektir, dolayısıyla kökler ve dallar arasında doğru bağlantıları kurabilmektir. Teşkilat Başkanlığımız bu bilinçle Genel Başkanımızın talimatları doğrultusunda çalışmalarını sürdürüyor."
Yüz yüze eğitim
Yüz yüze eğitimin kademeli olarak başladığını anımsatan Ömer Çelik, öğrenci, öğretmen ve velilere sağlıklı ve başarılı bir dönem diledi.
Eğitimle ilgili hem Sağlık Bakanlığının hem de Milli Eğitim Bakanlığının çeşitli denetim mekanizmaları kurduklarını söyleyen Çelik, 3 bin 800 denetmenin okullarda Kovid-19 ile ilgili tedbirlere uyulup uyulmadığını denetleyeceğini ifade etti.
AK Parti Sözcüsü Çelik, şunları söyledi:
"Milli Eğitim Bakanlığımızla Sağlık Bakanlığımız arasında kurulan sistem sayesinde okulla irtibatı olan her bir kişinin HES kayıtları takip edilecek ve risk durumlarında anında müdahale etme imkanı söz konusu olacak. Tabii 3 hafta süresince bakanlığımız salgının seyrine göre durumu değerlendirecek. Bu dinamik bir süreç, bugünden sonra '2 hafta sonra ne olur, 4 hafta sonra ne olur' bunu kestirmek çok güç ama süreç dinamik olduğu için bu değerlendirmeler sağlıklı bir şekilde Bilim Kurulunun tavsiyeleri de alınarak, verilere bakılarak yapılacak."
Diyarbakır anneleri
Diyarbakır annelerinin vicdan nöbetinin 3 Eylül'de birinci yılını doldurduğunu hatırlatan Çelik, pek çok annenin emekleriyle büyüttükleri gözbebeklerini dağa kaçıran teröristlere karşı cesur ve vicdani bir eylem ortaya koyarak, çocuklarına sahip çıkmak için bu nöbeti sürdürdüklerini söyledi.
"Diyarbakır annelerinin ellerinden öpüyoruz, her zaman yanlarında olduğumuzu bilmelerini istiyoruz." ifadesini kullanan Ömer Çelik, en büyük arzularının annelerin evlatlarına kavuşmaları olduğunu belirtti.
Çelik, "Türkiye'de bu vicdan nöbeti ortaya çıkarken, Türkiye'deki en küçük bir olumsuzluğu bile günlerce manşet yapan bazı uluslararası medya kuruluşlarının, bu vicdan nöbetini neredeyse hiç görmemesi halen devam etmektedir, bunun altını çiziyoruz. Maalesef kendi ülkelerindeki teröristlere karşı en yüksek hassasiyeti gösterenler, o terör tehlikesinin bin katını, 100 bin katını yaşayan Türkiye'de ise teröristlere müsamaha etmek konusunda sapkın bir hoşgörü içerisinde olmaya devam ediyorlar." dedi.
Birleşmiş Milletler (BM) Çocuklar ve Silahlı Çatışma Özel Temsilcisi Virginia Gamba'nın terör örgütü PYD/PKK'nın güdümündeki sözde SDG'nin yöneticileriyle video konferans yöntemiyle bir görüşme gerçekleştirdiğini hatırlatan Çelik, bunun bir teröre destek verme girişimi olduğunu ve bu görüşmeyi bir BM yetkilisinin gerçekleştirdiğini vurgulayarak bunu şiddetle kınadıklarını belirtti.
BM yetkililerini bu konuda uyardıklarını ifade eden Çelik, "Çocukları istismar eden, cinsel istismardan tutun da onları çocuk savaşçı yapan bir örgüt söz konusuyken BM'nin bu konudaki temsilcisinin bunlarla video konferans yoluyla görüşmesi onu meşrulaştırmak başka bir anlama gelmez." ifadelerini kullandı.
Çelik, teröre karşı BM ilkeleri çerçevesinde bir davranış sergilemesi gerektiğini dile getirerek, "BM Temsilcisi Virginia Gamba'nın bu tutumu BM'nin terörle mücadele konusundaki ilkelerinin açık bir ihlalidir. Ve üstelik çocuklar konusunda da onları köleleştiren, her türlü istismara maruz bırakan terör örgütünün bu davranışına destek verme anlamına gelmektedir." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın BM Genel Kurulu'na seslendiğini ve yaptığı konuşmada BM sisteminin iç sistemindeki çelişkilere ve reform ihtiyacına vurgu yaptığını hatırlatan Çelik, şöyle devam etti:
"Bahsettiğim terör ilkelerinin ihlal edilmesi ile birlikte BM bizatihi artık prensiplerini bile sahiplenemeyen, kendi koyduğu prensiplere sahip çıkamayan bir teşkilat durumuna düşüyor. Bu dünya için iyi değildir, BM için iyi değildir. BM'nin görevi kendi ilkelerine ısrarla, hassasiyetle, inatla, kıskançlıkla sahip çıkmak ve başka ülkelerin de buna sahip çıkmasını sağlamaktır. Ama çocuklarla ilgili bir BM kurumunun, silahlı çatışmayla ilgili bir BM kurumunun başındaki kişinin PYD/YPG/PKK terör örgütünün oradaki uzantısı olan SDG'nin yöneticileriyle ve ele başısıyla video konferans üzerinden görüşürse, o zaman başka ülkelere terör konusunda BM'nin söyleyecek bir sözü olmaz. Bunu yakından takip ettiğimizi ve BM'nin bu konuda hassasiyet göstermesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz."
"Türkiye bir müzakere devletidir, bir diploması devletidir"
Doğu Akdeniz'deki gelişmelerin sıcaklığını koruduğunu, bugün de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel ile video konferans görüşmesi yaptığını belirten Çelik, "Türkiye bir müzakere devletidir, Türkiye bir diploması devletidir. Uzun tarihimiz aynı zamanda diplomasi konusundaki deneyimimizin açık bir göstergesidir. Bizimle masada meselesini çözmek isteyen için dünyadaki ideal muhatap biziz. Kazan-kazan esasında bir sonuca varmak isteyen, hakkaniyet ve hukuk temelinde yürümek isteyen için Türkiye'den daha iyi bir muhatap, daha iyi bir ortak yoktur." değerlendirmesinde bulundu.
Ömer Çelik, Yunanistan'ın şimdiye kadar buna yanaşmayan bir muhatap olduğuna işaret ederek "14 yıl sürmüş, 60 kez yapılmış bu istikşafi görüşmeler bakın Çipras döneminde yapılmadı, Miçotakis döneminde yapılmadı. Türkiye defalarca hem Çipras döneminde hem Miçotakis döneminde istikşafi görüşmelerin, diplomatik mekanizmaların çalışması gerektiğini söyledi. Diplomatik mekanizmalara yanaşmayan taraf her zaman Yunanistan olmuştur." dedi.
Oruç Reis gemisinin görevine bakım ve tamir işleri için kısa bir ara vermesinin diplomasi isteyenler için bir fırsat olduğunu dile getiren Çelik, "Dolayısıyla meseleyi devlet aklıyla, devlet adamlığıyla çözme konusunda bir irade söz konusuysa Türkiye zaten devlet aklıyla, devlet adamlığı misyonuyla yaklaşma konusunda her zaman hazırlıklıdır ve bunu desteklemektedir." ifadelerini kullandı.
Ne zaman müzakere süreci söz konusu olsa Yunanistan'ın bunu sabote ettiğini, Almanya'nın arabuluculuk girişimi sırasında birtakım korsan anlaşmalar yapıldığını hatırlatan Çelik, Oruç Reis gemisi bakım için limana çekildikten sonra tehditle, şantajla herhangi bir sonuç alamayanların seslerini diplomasi konusunda yükselttiğini belirtti.
"Yunanistan Ege'yi Yunan Gölü yapmak üzere bir takım projelerin peşinde koşuyor"
Türkiye'nin kendi "Mavi Vatan"ında Türkiye Cumhuriyeti'nin haklarını ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kendi bölgesindeki haklarını koruduğunu dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"Maksimalist bir şekilde 'Sevilla Haritası' diye kimsenin hukuki kabul etmediği bir haritayla neredeyse Ege'yi Yunan Gölü yapmak üzere kendi kendine birtakım projelerin peşinde koşuyor Yunanistan. Tabii bu diplomaside samimiyet anlamına da gelmiyor. Türkiye her zaman şunu söyledi: 'Ön koşulsuz bir şekilde masaya oturmaktan yanaysanız, buyurun oturalım.' Onlarsa 'Türkiye tehdit ve şantajdan vazgeçsin.' diyor. Türkiye kime tehdit ve şantaj yapmış? Gelip de Meis Adası'nda provokasyon yapanlar onlar, Oruç Reis Gemisi'ni sıkıntıya sokmak üzere çeşitli manevralar yapanlar onlar. Yine de Türkiye büyük bir devlet aklıyla, bölgesel barışın sorumluluğunu üstlenmiş bir ülke olarak, sadece kendi barışını ve refahını korumak için değil bölge ülkelerinin barış ve refahından kendisini sorumlu hisseden bir ülke olarak, büyük bir olgunlukla bu süreci yürüttü. Hem sahada kendi hak ve menfaatlerimizden taviz vermeden sismik araştırmalarımızı sürdürüyoruz, hem de diploması isteyenlere kapımızın sonuna kadar açık olduğunu söylüyoruz."
"Herkesin sorumlu davranması gerekiyor"
Milli menfaatlerinin korunması konusunda sadece iktidarın değil muhalefetin de duyarlı olması gerektiğini belirten Çelik, CHP'nin bu süreçteki tavrını eleştirdi.
Bazı CHP'lilerin yaşanan süreçte "Yanlış yapıyorsunuz, dünyada yalnız kaldık." dediklerini, Oruç Reis'in bakım için limana çekilmesi sonrasında ise sırf muhalefet yapmak adına "Taviz vermeyin." dediklerini aktaran Çelik, herkesin sorumlu davranması gerektiğini vurguladı. Çelik, "Bu tip sorumsuz, dış politikanın genetiğine uyumayan, Türkiye'nin dış politika tecrübesine uymayan bu yaklaşımlar en çok Yunan tarafı tarafından veya hasımlarımız tarafından bize karşı koz olarak kullanılmaya çalışılıyor." diye konuştu.
"Türk Silahlı Kuvvetlerinin kararlılığı asla test edilemez"
Her zaman masada olamaya hazır olduklarını, masadan hiçbir zaman kalkmayı düşünmedikleri, büyük bir devlet tecrübesiyle bölge barışından sorumlu akil bir devlet olarak, akıllı bir güçle bütün bu süreci yönetmeye hazır olduklarını anlatan Çelik, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin akıllı gücünün iki ayağı olduğunu anlattı. Çelik, "Birincisi yumuşak güçtür, bu diplomasi. Diğeri de sert güçtür, bu da hak ve menfaatlerimizi koruma konusunda her türlü girişimi yapabilecek, her türlü emri yerine getirebilecek bir silahlı kuvvetlerimizin, kara, hava, deniz kuvvetlerimizin olmasıdır, iç güvenliğimizi sağlayacak kuvvetlerimizin, teşkilatlarımızın olmasıdır." ifadelerini kullandı.
Hem diplomasi istemeyip hem de sahada fiili durumla gasbetmeye çalışanlara karşı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Türkiye Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatlerini koruma konusundaki kararlılığının asla test edilemez olduğunun altını çizen Çelik, "Türk Silahlı Kuvvetleri, vatanseverlik söz konusu olduğu zaman dünyadaki hiçbir orduya benzemeyen bir kararlılık ve fedakarlık içerisinde davranır." değerlendirmesini yaptı.
"Bugün devlet adamlarının üzerine düşen çatışmalardan kaçınmaktır, devlet adamlarının üzerine düşen Lozan Antlaşması ile silahsızlandırılmış adaları silahlandırmak şeklindeki provokasyonlar değildir." ifadelerini kullanan Çelik, "Ya da Türkiye Cumhuriyeti'ne ait gemileri, kendi Mavi Vatanımızda hareket eden gemileri taciz etmek, onları tedirgin etmeye çalışmak devlet adamlığı değildir. Bunlar şımarıkça tavırlardır. Ya da Türkiye Cumhuriyeti'nin seçilmiş Cumhurbaşkanı'na Türk milletinin ve devletinin temsilcisi olan makamdaki Sayın Cumhurbaşkanı'na o iğrenç manşetleri atmak, böyle bir gazeteye sahip olmak o halk için de o devlet için de bir utanç vesilesidir." dedi.
Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik hakaret içeren manşete yönelik Yunan makamlarınca gereğinin yapılmasının önemine dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Diplomasi için akıl gerekir. Aklı kullanmak isteyenler için Türkiye'nin devlet aklı bütün bu sorunları çözecek kapasiteye sahiptir. Sahada çatışmak, çatışmaya girmek bunlar zaten her zaman herkesin yapabileceği işler ama köklü devletler, gerçek diplomatik yeteneğe sahip devletler bütün bunlardan kaçınarak sorunu çözerler. Gerçekten hakkaniyet isteyen için, hukuk isteyen için Türkiye Cumhuriyeti Devleti inanılmaz bir birikim ve güvenilir bir dostluk sunar. Sahada ise hak ve menfaatlerimizi gasbetmek isteyenlere bunu denemelerini asla önermeyiz, bunun sorumlusu biz olmayız ama sonuç olarak biz bir çatışma arayan devlet değiliz, bir müzakere devletiyiz, bir diploması devletiyiz. Bölge barışından kendimizi sorumlu hisseden köklü bir devletiz, bu sorumluluk içerisinde hareket ediyoruz."
Güney Kıbrıs Rum kesiminin Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından cesaretlendirilmesinin buradaki sorunların çözümüne pozitif değil, negatif katkı sağladığını vurgulayan Çelik, "Bu negatif durum çözümsüzlüğü pekiştirmekten, Güney Kıbrıs'ın hukuk dışı davranışlarını cesaretlendirmekten başka bir anlama gelmez. Amerika Birleşik Devletleri tarafsızlığını kaybedecek şekilde hem silah ambargosunu kaldırdı hem de Rum tarafını askeri eğitim programına dahil etti. Daha sonrasında Amerikan Dışişleri Bakanı Pompeo teamüllere aykırı bir şekilde Kıbrıs Adası'nı ziyaret ettiği halde sadece Rum tarafını ziyaret etti. Şimdi bu sağlıklı ve sonuç alacak bir yaklaşım değil." şeklinde konuştu.
"Bölge barışına faydası olmayacağını düşünüyoruz"
Çelik, Doğu Akdeniz'de barış ve istikrar istediklerini, Türkiye'nin hak ve menfaatleri konusunda da tavizsiz olduklarını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Avrupa Birliği yetkilileri Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin olumlu davrandığını hepimize söylediler, buna rağmen Rum tarafının şımarık radikalizmini mahalle dayanışması çerçevesinde desteklemekten geri durmadılar. Bu şımarık radikalizmi mahalle dayanışması çerçevesinde desteklemek Avrupa Birliği'ni bir prensipler birliği olmaktan çıkardı, bir prensipler dayanışması örgütü olmaktan çıkardı mahalle dayanışması haline getirdi. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri'nden beklediğimiz tarafsızlık pozisyonuna geri dönmesidir. Burada herhangi bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri'nin bu tarafsızlık pozisyonunda onu zedeleyen adımlar atmasının bölge barışına faydası olmayacağını düşünüyoruz."
Libya'daki gelişmelere değinen Çelik, "Libyalı kardeşlerimizin çağrısı, meşru hükümetin çağrısıyla oradaki kardeşlerimize yardım eden Türkiye, gayrimeşru Hafter güçlerinin gerilemesinde ve katliamlarının durdurulmasında büyük bir çaba ortaya koymuştur. Libya Mutabakat Hükümeti'yle ve Başbakanı'yla yakın temas içerisindedir Türkiye. BM Konseyi kararları doğrultusunda Libyalılar tarafından yürütülecek ve tüm Libyalıları kapsayacak, Libyalıların sahiplendiği bir siyasi süreçten yana olduğumuzu ve bunu desteklediğimizi söylüyoruz." ifadelerini kullandı.
"Cumhurbaşkanımıza saldırarak kapatamazsınız"
Çelik, Fransa'ya Libya'da darbeci Hafter güçlerine destek verdiği yönünde eleştirilerde bulunarak, "Libyalıların da söylediği gibi, 'Eğer Fransa bu desteğini Hafter'e bu şekilde vermeseydi Tarhuna'daki toplu mezarların önlenmesi, katliamların önlenmesi mümkün olacaktı'. Bunlar ortaya çıktıktan sonra Fransa utanmak ve özür dilemek yerine kendi dış politikası konusundaki ahlaki cari açığı Türkiye'ye saldırarak kapatmaya çalışıyor. Fransa'nın dış politikası ahlaki ve siyasi cari açıktan çökmüştür. Fransa'nın dış politikası hukuki cari açıktan çökmüştür. İçine düştüğünüz Macron'un sözleri ile ahlaki siyasi ve hukuki cari açığı Türkiye'ye saldırarak, Cumhurbaşkanımıza saldırarak kapatamazsınız." şeklinde konuştu.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sürecinde dünya genelinde temiz su kaynaklarına ulaşma ve gıda ile ilgili gündemlerin yeni bir bakış açısıyla ele alınmaya başlandığını belirten Ömer Çelik, "Esasında dünyanın su kaynaklarını giderek kaybediyoruz. Virüsler konusunda çalışma yapanlar, yağmur ormanların ve buzulların yok edilmesinin insanlığı tehdit eden yeni bakterilerin ve virüslerin ortaya çıkmasına sebep olduğunu söylüyorlar." ifadesini kullandı.
Dünyanın dörtte birinin temiz suya ulaşamadığını, bazı ülkelerin de çeşmelerinden insanlara temiz su verememek gibi ciddi bir tehditle karşı karşıya kaldığını anımsatan Çelik, şöyle devam etti:
"Bu açıdan Türkiye'nin durumunu değerlendirdiğimizde AK Parti iktidarlarının başından beri Cumhurbaşkanımızın İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki tecrübesini ülke politikasına yansıtması ile birlikte temiz su kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda 2004-2020 arasında büyük bir gelişme kaydedildi. 2002'den bu yana Cumhuriyet tarihimizin en fazla içme suyu arıtma tesisi inşa edildi.
Türkiye genelinde 508 içme suyu kaynağının su kalitesi tespit edildi, 489 içme suyu arıtma tesisinin revizyon ihtiyaçları belirlendi ve bunlar revize edildi. İçme suyu kullanım miktarı açısından 2004'te yaklaşık 5 milyar metreküpken 2020'de bu rakam 7 milyar metreküp oldu. Dolayısıyla yüzde 51 oranında bir artış söz konusudur. Arıtma tesislerimizin sayısı yüzde 78 oranında, kapasitesi de yüzde 38 oranında artırıldı."
Cezeri Uçan Araba
Baykar Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar yönetiminde gerçekleştirilen Cezeri Uçan Araba'nın tanıtıldığını anımsatan Ömer Çelik, "Türkiye, dünyadaki gelişmeleri takip etmek noktasında, geriden takip etmek noktasından günlük takip etme noktasına gelmiştir." dedi.
Türkiye'nin artık bu tip konularda dünyadaki gelişmeleri sürükleyen, gelişmelerin önünde hareket eden bir noktaya geldiğini ifade eden Çelik, "Cezeri Uçan Araba, yeni teknolojik ve dijital dünyaya hazır olmamız bakımından son derece önemli bir vizyon ortaya koymuştur. 9 ay gibi kısa zaman süre içerisinde bu vizyonun tamamlanması Türkiye'nin, Türk mühendislerinin ve Türkiye'de o konuda çalışanların geldiği noktayı göstermesi açısından da önemli." diye konuştu.
Yunanistan ile istikşafi görüşmeler
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya Başbakanı Merkel ve Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel ile üçlü formatta gerçekleştirdiği video konferans görüşmesi sonrası yapılan açıklamada, Türkiye ve Yunanistan'ın istikşafi görüşmelere başlamaya hazır olduğu ifadesi sorulan Ömer Çelik, şunları belirtti:
"Tabii 14 yılda 60'a yakın bu görüşmeler yapıldı. Çipras ve Miçotakis döneminde ara verildi. Türkiye ısrar etti, 'Biz görüşmeye devam edelim' diye. Türkiye her zaman diplomasiden yana oldu fakat onlar buna yanaşmadılar. Şimdi de görüşmelere başlanabileceği ilan edilmiş oluyor. Yani bunun bir hazırlığı gerekiyor, hazırlık da şudur, bunun bir çerçevesi olması lazım. Geçen gün Sayın Cumhurbaşkanımız dedi ki 'Konuşmak tamam da hangi çerçevede, hangi prensipler temelinde konuşacağız?' Birileri getirip de maksimalist taleplerini masaya koyup 'Siz kendi hak ve menfaatlerinizden vazgeçin' derse orada müzakere olmaz.
Türkiye burada ön koşulsuz bir müzakereden yana olduğunu söylüyor. Tabii muhataplarımızın ön koşulsuz müzakereden niye kaçtığını, niye çekindiğini anlamakta güçlük çekiyoruz. Nihayetinde konuşacağız. Türkiye açısından istikşafi görüşmelere başlama açısından hiçbir sorun yoktur. Arkadaşlarımız çerçeveyi çalışacaklardır, çalıştıktan sonra uygun bir takvim ilan edilecektir."
AB yetkililerinin, AB Zirvesi ile ilgili beklentisi
Türkiye'nin daha önce de görüşmelere hazır olduğunu ancak Yunanistan'ın Mısır ile anlaşmayı yapınca bu görüşmelerin akamete uğradığını belirten Çelik, "Üstelik o yanlış anlaşma yüzünden Mısır yaklaşık 40 bin kilometrekarelik bir deniz alanını da kaybetti. Biz Mısırlılara da söyledik, 'Bu deniz alanda kaybetmeniz de doğru değil. Burada Türkiye ile böyle bir yaklaşım içerisinde girseydiniz hem deniz alanlarınızı korurdunuz hem de korsan bir anlaşmanın ortaya çıkmasını engellerdiniz.' diye" ifadesini kullandı.
AB yetkililerinin, AB Zirvesi ile ilgili beklentisinin bir müzakerenin başladığını görmek olduğunu bildiren Çelik, şöyle devam etti:
"Biz de şunu söylüyorduk, 'Siz sürekli müzakere ve diplomasi konusunda Türkiye'ye telkinde bulunuyorsunuz. Türkiye ile ilgili bir problem yok. Burada maksimalist ve radikal davranan Yunan tarafı. Siz bunları Yunan tarafına söyleyin. Bize 'müzakere' diyorsunuz cumhurbaşkanları Meis Adası'na çıkıyor. 'Müzakere' diyorsunuz, biz 'Tamam' diyoruz. Yunanistan ile korsan anlaşma imzalıyorlar. Türkiye bir müzakere devletidir.
Türkiye bir akıllı güçtür, yumuşak gücünü ve sert gücünü nerede, nasıl kullanması gerektiğini bilen binlerce yıllık bir tecrübeye sahiptir. Türkiye sadece kendisinden sorumlu hissetmiyor, Akdeniz'de ve bölgesindeki barış ve istikrardan sorumlu hissediyor kendisini ve bu konuda da tarihte büyük katkıları olmuş bir deneyime sahiptir."
"Onu da ellerine yüzlerine bulaştırdılar"
AB Zirvesi ile ilk göç anlaşması yapıldığında ilk çerçevenin ortaya konulduğunu hatırlatan Ömer Çelik, "Göç meselesinde Türkiye'nin paylaştığı yükü almak için birtakım maddi yardımlar söz konusuydu ama maddi yardımlar asıl işin bir kısmıydı. Fasılların açılması, üst düzey müzakerelerin başlaması, göçmen anlaşmasının yenilenmesi, vize serbestisinin verilmesi, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi." ifadesini kullandı.
Avrupa Birliği Bakanı olduğu dönemde çok müzakere ettiklerini belirten Çelik, "Fakat göçmen antlaşması imzalandıktan sonra içinde bütün bu maddeler varken tuttular diğer maddelerin yok sayıp sadece göçmen meselesi üzerinde yürümeye çalıştılar. Göçmen meselesi üzerinden yürüyüşlerini de sadece 3+3 milyar avronun nasıl serbest bırakılacağı ile ilgili bir düzeye indirgediler. Onu da ellerine yüzlerine bulaştırdılar." dedi.
İmzaya bağlanan ve taahhüt edilen miktarın verilmiş gibi gösterildiğini bildiren Ömer Çelik, şunları kaydetti:
"Sözleşmeye bağlananı harcanmış gibi gösterdiler hiçbir şekilde sahadaki göçmen gerçekliğine yetişebilen dinamik bir mekanizma kuramadılar. Türkiye, bütün bu yükü tek başına gerçekleştirdi. Makron bile diyor ki 'Türkiye göçmen konusunda ortağımızdır ama diğer konularda karşı karşıyayız.' öyle bir dünya yok.
Yaptığınız göçmen anlaşmasını parçalara böleceksiniz, işinize gelen kısmında 'ortağız' diyeceksiniz işinize gelmeyen kısmında 'ortak değiliz' diyeceksiniz. Biz son zamanlarda Sayın Merkel'in bu arabuluculuk tavrını son derece olumlu buluyoruz, son derece akli bir şekilde, müzakereden ve diyalogdan yana bir şekilde bunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla şimdiye kadar Türkiye'ye vize serbestisi verilmiş olması lazımdı, Gümrük Birliği güncelleme mekanizmasının çalışmaya başlamış olması lazımdı, göçmen antlaşmasının sahadaki yükün ağırlığının artması sebebiyle yeniden güncellenmesi lazımdı. Bütün bunların kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi lazım, dolayısıyla müttefiklerimizden Avrupa Birliği'ndeki muhataplarımızdan Türkiye ile ilgili olarak pozitif bir ajandaya geçmelerini bekliyoruz.
Son derece sağ duyulu sesler de çıkıyor. Türkiye gibi bir ülkenin dışlanmaya çalışılmasının ne kadar mantıksız ve izansız bir Avrupa vizyonu ortaya koyacağını söyleyen, bütün bunlar olduğu zaman nasıl bir Avrupa çıkıyor ortaya? Aşırı sağın yükseldiği, ırkçılığın yükseldiği, İslam düşmanlığının yükseldiği, Brexit gibi süreçlerin yönetilmediği bir tablo ortaya çıkıyor. Türkiye büyük bir devlettir. Bu birliğe vizyon katar, güç katar."
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile gerçekleştireceği görüşmenin iki ülke arasındaki gerilimi düşürüp düşürmeyeceği sorusuna Çelik, "Cumhurbaşkanımız diplomasi konusunda 'Masadan kalkmayız.' diyor. Birtakım kurallara riayet edildiği müddetçe, gelin bu tıkanıklıkları aşalım konuşalım denildiğinde müzakere mekanizmalarını işletme konusuna her zaman destek verir." ifadesini kullandı.
Uluslararası ilişkilerde gerçek demokratik kültürü, konuşma zeminlerini korumak olarak tanımlayan Çelik, "Çatışma üretmek kolaydır. Çatışma üretmek için bir zekaya, vizyon ve projeye gerek yok. O dünyanın her yerinde oluyor. Asıl diyalog ve müzakere üretmek için devlet tecrübesine, devlet adamlığına vizyona ihtiyaç vardır. Cumhurbaşkanımız seçilmiş devlet liderleri içerisinde dünyada en yüksek devlet tecrübesine sahip." şeklinde konuştu.
Çelik, Macron'un Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne destek için birtakım savaş uçakları ve gemileri ile gelmesi halinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin buna müsaade etmeyeceğinin altını çizdi.
Macron'un diyalog kapılarını açması halinde karşısında diyalog ve müzakereden yana bir Cumhurbaşkanı olacağına işaret eden Çelik, "Bu görüşmeler konusunda Türkiye'nin bir çekincesi yok. Tezimizi anlatmak için bir fırsattır. Diyalog ve müzakere her zaman iyidir." dedi.
ABD'nin Ankara Büyükelçiliğinin "Sevilla haritası" ile ilgili açıklamasının hatırlatılması üzerine Çelik şu değerlendirmeyi yaptı:
"Ben bir gün Halifax Güvenlik Forumu'na katılmıştım. Fransız muhataplarımız vardı. Onlara sormuştum, insan hakları diyorsunuz, ondan sonra da silah satmaya devam ediyorsunuz. Birisi bana dedik ki bizim çift vitesli bir yaklaşımımız vardır. Hem insan hakları konusunda eleştiririz hem de silah satmaya devam ederiz. Ben buna ahlaki siyasi ve hukuki cari açık diyorum. Bu konuda Fransa'nın cari açığı büyüyor. Şimdi Akdeniz'de tansiyonu yükseltti, sanki Yunanistan'a sahip çıkıyor gibi oldu. Rafale savaş uçaklarını ilk kez bir AB ülkesine sattılar."
"Fransa Yunanistan'a sahip çıkmadı sadece silah sattı"
Fransa'nın Yunanistan'a sahip çıkmadığını sadece Yunanistan'a ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne silah sattığına dikkati çeken Çelik, "Fransa'nın bölgesel barışa katkı sağlamak şeklinde bir yaklaşımı olmadığını, tam tersine AB vizyonu ile hareket etmediğini görüyoruz. Tam tersine Fransa orada çok özel çıkarlarla hareket ediyor. Libya'daki ve Suriye'deki boşa düşmüş politikasını Akdeniz'de kapatmaya çalışıyor." ifadelerini kullandı.
Ömer Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Macron'un kişisel olarak yürütmeye çalıştığı dış politika çökmüştür. Şimdi orada bir bakan twit atmış. 'Rafale savaş uçaklarının satılması Fransa için bir devrimdir.' diye... Fransız ihtilalini gerçekleştirmiş, eşitlik-kardeşlik ve özgürlük ilkeleri üzerine kurulmuş bir devletin bakanının bugün devrim kavramını eşitlik, özgürlük, kardeşlikten Rafale savaş uçağı satmaya indirgemesi de onlar için trajik durumdur."
Sevilla Anlaşması'nın zaten olmayan bir anlaşma olduğunu ifade eden Çelik, şunları kaydetti:
"Yunanlıların fantezisinden ibaret. Hiçbir hukuki ve siyasi geçerliliği yok. ABD veya başka bir ülke Sevilla Anlaşması'na baktığında 'yok hükmünde' diye bir şey görür. Anlaşma olacak bir şey de yok, o tamamen Yunanistan'ın kendisini Akdeniz'in sahibi zanneden Yunan hırçınlığının metne dökülmüş halidir. ABD'nin doğru tavrının bu olmaması gerekir. Burada hukuktan yana olan bir müttefik olarak ABD'yi görmek istiyoruz. Rum Kesimi ile yapılan anlaşmalar bu tarafsız arabuluculuğa zarar vermiştir. Doğru tavır Sevilla Anlaşması konusunda koydukları tavırdır, devamının gelmesini bekleriz."
"İstikşafi için yer ve tarih belli değil"
Sözcü Çelik, Yunanistan ile istikşafi görüşmelerin İstanbul'da olup olmayacağı sorusuna, istikşafi görüşmelerin henüz başlamadığını ancak bununla ilgili hazırlığın sürdüğünü söyledi. Çelik, "Masaya oturduğumuzda hangi çerçeve hangi prensipler ve neyi konuşacağız? Ona göre de tarih belirlenir, yer konusu belirlenir. Yer belirlemesi mümkün değil, tarih verilmiş değil. Kesinleştiği zaman biz bildiririz." diye konuştu.
Almanya Başbakanı Angela Merkel'in AB içerisinde bir ağırlığının olduğuna işaret eden Çelik, şöyle devam etti:
"Bu çerçevede arabuluculuğu, müzakereyi, diplomasi kanallarının açık olması gerektiğini destekleyen bir tavır içerisine giriyor. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel'in katılmadığımız Türkiye ile ilgili birtakım 'havuç-sopa' yanlış ifadeleri oldu. Cumhurbaşkanımız kendilerini uyardı. Şu anda talep edilen şey Türkiye'den diplomasi ve müzakere ise Türkiye dünden hazır. Muhataplarımızı da ikna etmişlerse bu atmosfer olumlu bir atmosfer diyebiliriz."
Çelik'ten Borell'e tepki
Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borell'in eski imparatorlukları canlandırmak isteyen ülkeler arasında Türkiye'ye de yer verdiğinin hatırlatılması üzerine Çelik, Borell'in Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'ye yönelik birtakım saldırılara "basiretli cevaplar" verdiğini, müzakereden yana olduğunu ve bunun da takdirle karşılandığını söyledi.
Çelik, buna karşılık Borell'in Türkiye'yi Rusya ve Çin'le imparatorluk arayışında göstermesini Türkiye'yi olumsuz etiketleme olarak nitelendirerek sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye BM üyesi, egemen bir devlettir. Türkiye'nin rejimi tanımı anayasasında yazılıdır. Unutmasınlar ki Türkiye bir NATO üyesidir. AB ile tam üyelik müzakereleri yürüten bir ülkedir. OECD üyesidir. AB ile ilgisi olmayan Çin ve Rusya ile aynı kategoride değerlendirmek Borell'in vizyonuna uymamış, yakışmamıştır. Bu imparatorluk meselesi şöyle oluyor, herkes kendi tarihi havzasında ilgilenmek konusunda bir faaliyet içerisine girmeyi bir hak görüyor. Fakat Türkiye kendi tarihsel havzasıyla canlı ilişkiler kurmaya başladığı zaman 'eksen kayması' ve 'imparatorluk arayışı' ile suçlanıyor. Afrika ile ilgilenmeyelim, Asya ile ilgilenmeyelim, Orta Doğu ile ilgilenmeyelim, Balkanlara hiç uğramayalım istiyorlar. Bunun karşılığında ne var? Fransa Afrika'daki sömürgeciliğini devam ettirsin, istemediği kişiler işbaşına geldiğinde darbe yaptırsın. Akdeniz'e gelsin. Sayın Borell bir imparatorluk arayışından bahsedecekse Fransa'nın faaliyetlerine baksın."
Türkiye Cumhuriyeti'nin emperyalist bir devlet olmadığının altını çizen Çelik, "Emperyalizm, antisemitizm, faşizm bizim coğrafyamızdan çıkmış kavramlar değil, bunlar hangi coğrafyalardan çıkmışsa o coğrafyalara bu gözle bakmalarında fayda vardır. Türkiye ile ilgili kullanılan dil konusunda daha titiz bir yaklaşım bekliyoruz." dedi.
Çelik sözlerinin sonunda vatandaşlara maske, temizlik ve fiziksel mesafe hatırlatması yaptı.